Sık Sorulan Sorular
İslam ve Tıp / Eleştirilen Ayetler
/ Tartışmalı Meseleler
- Kuran'da beyinden bahsedilir mi ve Kuran'a
göre kalp düşünce organı iken tıbben sadece bir kan pompası mı?
- Kuran'da hata yapma ve yalan söyleme
davranışları alın (kuvvetle muhtemel ki alın lobu) ile
irtibatlandırılmıştır (Alak/16).
Bu bilgi, gelişmiş MR cihazları ile de gözlemlenebilmiştir. Kuran'a
göre kalp, tıpkı göz ve kulak gibi duyusal uyarı alan ve bunları beyne
ileten bir organdır. Günümüzde yapılan bazı araştırmalar da, kalbin
yalnızca kan pompalayan bir organ olmayabileceğini ve beyne birtakım
sinyaller ileterek; duygusal durumumuzu, karar alma süreçlerimizi ve
insanlarla olan ilişkilerimizi etkileyebileceğini göstermektedir (Video). Ayrıca
tıbbi literatürde, kalbin bir duyusal hafızası olduğuna ve bu hafızanın
kalp nakli ile alıcılara aktarılabileceğine dair bazı gözlemler rapor
edilmiştir (Makale).
- 2(Bakara)/122. ayete göre İsrailoğulları
üstün bir ırk mıdır?
- "Ey
İsrailoğulları! Sizin üzerinize nimet verdiğim nimetimi ve gerçekten
benim sizi alemler üzerine faziletli kıldığımı hatırlayın/zikredin!"
(Bakara/122) Bu ayette Allah'ın İsrailoğulları'na verdiği nimet;
onların vahiyle doğru yola iletilmesi, affedilmesi ve Firavun'un
zulmünden kurtarılmasıdır (2/47-53; 7/140-141). Vahiy, Allah'ın bizlere
olan nimetidir (5/3). İsrailoğullarının üstün kılınması da, vahiyle
hidayete erdirilmedir (6/86-87). Allah katında üstünlük, ancak
takvadadır (49/13). Takvadan uzaklaşan bir toplum, üstünlüğünü kaybeder
(5/18; 62/6).
- 2(Bakara)/282. ayete göre kadınların
şahitliği erkeklerin şahitliğinin yarısı kadar mı değerlidir?
- Bazı
insanlar, Kuran'a göre kadının şahitliğinin erkeğin şahitliğinin yarısı
kadar değerli olduğunu iddia ediyorlar. Bu iddia, Kuran'ın bütünü
hakkında yeterince düşünülmemiş olmasından kaynaklanıyor. Nur suresinin
6-9. ayetlerine göre, bir erkek karısının zina yaptığına dair şahitlik
etse ve kadın da aksi yönde şahitlik ederek suçlamayı kabul etmese,
kadının şahitliği esas alınır ve o kadına herhangi bir ceza verilmez!
Nur suresinin 4. ayetine göre de, bir kimse, bir kadının zina ettiğine
dair şahitlik etse ve kadın da bu suçlamayı kabul etmeyerek aksi yönde
şahitlik etse, o kişiye 80 değnek vurulur ve "yalancı" yaftası
yapıştırılarak artık onun hiçbir zaman şahitliği kabul edilmez! Bu
hükümler, kadının şahitliğinin erkeğin şahitliğinin yarısı kadar
değerli görüldüğü bir kitapta yer alabilir miydi?
2/282. ayette de, aslında 1 kadının şahitliği 1 erkeğinkine
denktir. Çünkü eğer şahit olan kadın, şahit olduğu konuya vakıfsa ve
onu unutmamışsa şahitliği geçerli kabul edilir ve böylece bu kadının
şahitliği, şahit olan erkeğinkine denk olmuş olur. Yok eğer unutmuşsa,
diğer kadın şahidin şahitliği geçerli olur ve yine o kadının şahitliği
de, şahit olan erkeğinkine denk olmuş olur.
Burada belki şöyle bir soru akla gelebilir: Kuran'da kadınlar için
niçin başka şahitliklerde değil de, sadece vadeli borçlarla
ilgili mevzularda bir "unutma riski" söz konusu
edilmiştir? Bunu, o dönemin şartlarını bilen herkesin kabul edebileceği
gibi, kadının ekonomik/ticari hayatla bağlantısının zayıf oluşuna
bağlayabiliriz.
- 4(Nisa)/3. ayete göre bir erkek dilediği
takdirde 4 kadınla evlenebilir mi?
- Bu ayeti Diyanet İşleri Başkanlığı şu
şekilde tercüme etmiştir:
"Eğer, velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekle onlara haksızlık yapmaktan
korkarsanız onlarla değil, hoşunuza giden
başka kadınlarla iki, üç ve dörde
kadar evlenebilirsiniz; şayet, aralarında
adaletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane almalısınız
veya sahip olduğunuz ile yetinmelisiniz.
Doğru yoldan
sapmamanız için en uygunu budur."
Bu çeviride kırmızıyla işaretlediğim kısımlar Diyanet'e, geriye
kalanlar Allah'a (!) aittir!
Nisa suresinin 3. ayetinin kelime kelime çevirisi şöyledir:
"Eğer yetimler konusunda adaletli davranmamaktan korkarsanız; o
takdirde, kadınlardan sizin için uygun olanı ikişer, üçer, dörder
nikahlayın. Eğer adaletli davranmamaya korkarsanız, öyleyse bir tane
veya yeminlerinizin sahip olduğunu (nikahlayın)! İşte şu, haksızlık
etmemeniz açısından uygun olandır!"
Buna göre;
(1) Bu ayet, zaten evli olan bir erkekle ilgilidir. Çünkü birer,
ikişer... değil; ikişer, üçer... denmiştir.
(2) Evli bir erkeğin çok eşliliği, "yetimler konusunda adaletsizlik
endişesi" şartına bağlanmıştır.
(3) Nisa suresinin 127. ayetinde, kendileriyle evlenilmek istenen
kadınların yetimleri
konusunda ve yetimlere adaletle bakma konusunda Kuran'da bazı emirlerin
yer aldığı bildirilmektedir. Dolayısıyla, Nisa suresinin 3. ayetinde
bahsedilen kadınların, yetim çocuklara sahip kadınlar olduğu
anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, Kuran, çok eşliliğe yetim çocuklara sahip
olan kadınlarla evlenilmesi halinde (ve bu sayede
yetim çocuklara da bakılması koşuluyla) ruhsat vermektedir. Bu izin,
özellikle savaşlardan sonra, sosyal yaraların sarılması açısından
önemli olabilir.
En doğrusunu bilen Allah'tır.
Daha geniş açıklama için bakınız; Nisa/3 (Video)
- Bir adam öldüğünde ve geride 3 kızı,
annesi, babası ve karısı kaldığında; bu miras Nisa suresinin 11-12.
ayetlerine göre tam olarak paylaştırılamaz mı?
- Bunu
söyleyenler genelde hep aynı örneği verip dururlar: Bir adam öldüğünde
ve geride 3 kızı, annesi, babası ve karısı kaldığında... Sonra da
sırasıyla şu oranları belirlerler: 2/3, 1/6, 1/6, 1/8 ve bunların
toplamının 1 etmemesini de "hata" olarak ilan ederler!
Bu insanlar, aynı mantıkla, bu adamın 3 kızı ve annesi
kalsaydı da mirası tam olarak bölüştüremeyeceklerdi (2/3 + 1/6)! Hatta,
bu adamın sadece 3 kızı kalsaydı bile, aynı mantığa göre, kızlar 2/3
alacak ve miras yine tam olarak bölüştürülemeyecekti! Öyleyse o uzun
örneği niçin verip duruyorlar ki?
Ya meseleyi hiç bilmiyorlar ve sağdan soldan
duydukları bir örneği anlamaksızın tekrar ediyorlar veya uzun bir örnek
vererek akılları sıra "Muhammed bu kadarını düşünememiş." izlenimi
uyandırmaya çalışıyorlar!
Kuran'a göre (4/33), yukarıdaki örnekte adamın karısı
mirasın 1/8'ini aldıktan sonra (Nisa/12), geriye kalanın 2/3'ünün
kızlara, 1/6'şar payın ise anne ve babaya verilmesi gerekir (Nisa/11)!
Daha geniş açıklama için bakınız; Nisa/11-12 (Video)
- 4(Nisa)/34. ayete göre, bir erkek huysuzluk
yapan karısını dövebilir mi?
- "Ey iman edenler! Eşlerinizden ve
çocuklarınızdan size düşman olanlardan sakının! Şayet affederseniz,
müsamaha gösterirseniz ve bağışlarsanız; şüphesiz ki Allah da çok
bağışlayıcı ve çok merhametlidir." (64/14)
Her
dilde olduğu gibi, Arapçada da farklı manalara gelebilen (eş sesli)
kelimeler vardır! Dolayısıyla, Arapça bir kitap olan Kuran’da da, bu
türden kelimelere rastlamak mümkündür. Arapçada "darabe" fiili,
"vurmak, çarpışmak, bırakmak, vazgeçmek, izah etmek, örnek vermek,
göstermek, gitmek, sefere çıkmak, yolculuk etmek, örtmek, kapatmak" vb.
pek çok manaya gelebilmektedir (bakınız; drb).
Dil bilimsel açıdan, Nisa/34'te kullanılan "darabe" fiili, "(onlara)
vurun" veya "(onlardan) ayrılın" manalarına gelebilir (bakınız; darabe).
Mesela, 43/5.
ayette, "Haddi aşan bir kavim oldunuz diye, zikri uzak tutarak sizden vaz
mı geçelim?" denilirken, "darabe" fiili kullanılmıştır!
Nisa/34`te, "vurun" ve "yüz çevirin/ayrılın" manalarından hangisinin
tercih edilmesinin daha uygun olacağına karar vermek için (diğer eş
sesli kelimelerde de olduğu gibi), ayetin öncesine-sonrasına ve
Kuran'ın bütünlüğüne bakmak gerekir!
1. Delil: Kuran`ın bize
haber verdiğine göre, peygamberimiz eşleriyle çeşitli problemler
yaşamış ve hatta kimi zaman şiddetli geçimsizlik olarak
tanımlanabilecek boyutta sorunlar ortaya çıkmıştır. Böylesi bir durumda
Allah'ın peygamberinden istediği şey şu olmuştur:
"Ey peygamber! Eşlerine de ki: Eğer dünya hayatını ve onun süsünü
istiyorsanız, o zaman gelin size ayrılık nafakasını vereyim ve sizi
güzelce bırakayım. Eğer Allah’ı, elçisini ve ahiret yurdunu
istiyorsanız, Allah sizden iyi davranışlarda bulunanlara büyük bir
mükafat hazırlamıştır." (33/28-29) Görüldüğü gibi, burada peygamberden,
huysuzluk yapan eşlerini dövmesi, onlara vurması değil; onlardan
ayrılması istenmektedir.
2. Delil: Kuran'da,
evliliğin "iyilikle" yürütülmesi emredilmektedir (4/19). Bununla
birlikte, geçimsizlik durumunun ortaya çıkması halinde, 3 aşamalı bir
yol haritası çizilir: (I) oturup konuşma (nasihat) (II) yataklarda
yalnız bırakma (geçici ayrılık dönemi) (III) son aşama. Bakara/226-227.
ayetlerinde II. ve III. aşamalara yönelik olarak şöyle denilmektedir:
"Kadınlarına yaklaşmamaya ahdedenlere 4 aylık bekleme süresi vardır.
Şayet dönerlerse; şüphesiz ki Allah, çok merhametli, çok
bağışlayıcıdır! Eğer (dönmeyip) boşanmaya azmederlerse; şüphesiz ki
Allah, işitendir, bilendir!"
3. Delil: Eşler
arasında geçimsizlik başladığında ve daha sonra oturup konuşmalarına
rağmen anlaşamadıklarında ve ayrı yaşamaya başladıklarında, sorunun
çözümü için 3. ve son aşama acaba ne olabilir? Erkeğin
eve gelip karısını dövmesi mi; yoksa, anlaşamayan çiftin ayrılmaları
mı? Nasihatle veya geçici ayrılık dönemiyle çözülmeyen bir problem,
dayak ile nasıl çözülecek? Dayak, şiddetli geçimsizliğin çaresi değil;
olsa olsa sebebi olabilir; sorunun çözümü için "son aşama" olması ise
mümkün değildir. Nitekim Allah Kuran'da, "iyilikle tutmak veya iyilikle
ayrılmak (65/2)" şeklinde 2 seçenek sunmuştur. Bu durum, iyilikle bir
arada yaşamanın mümkün olmadığı durumda, yapılacak olan şeyin "iyilikle
ayrılmak" olduğunun delillerinden biridir.
4. Delil: Kuran`a göre,
eşinin zina yaptığını söylese dahi bir erkek karısını dövemez ve karısı
(suçlamayı kabul etmedikçe) zina cezası (100 değnek) almaz (Nur/6-10).
Böyle bir durumda dahi kocasının sözüne itibar etmeyerek kadına ceza
uygulatmayan Kuran’ın, geçimsizlik durumunda erkeğe kadını dövme hakkı
tanıması makul gözükmemektedir!
Daha geniş açıklama için bakınız; Deliller (Makale)
Daha geniş açıklama için bakınız; Nisa/34 (Video)
- 19(Meryem)/28.
ayette Meryem için kullanılan "Ey Harun'un kız kardeşi!" ifadesi ne
anlama geliyor? Harun peygamber, İsa peygamberin öz dayısı mı?
- Arapçada
baba (eb), anne (umm), erkek kardeş (eh), kız kardeş (uht), erkek evlat
(ibn) ve kız evlat (bint) kelimeleri sadece biyolojik anlamlarıyla
kullanılmaz; aynı zamanda uzak akrabalık ilişkileri (soy mensubiyeti)
veya dini, siyasi ve sosyal bir mensubiyet/yakınlık bildirmek için de
kullanılır. Bu durum yakın kültürlerde/dillerde de böyledir. Mesela,
Yeni Ahit'te, "İbrahim oğlu, Davut oğlu
İsa Mesih"
ifadesi geçer (Yeni Ahit, Matta, 1/1); İsa'nın babasının isminin Davut
olduğu söylenir (Yeni Ahit, Luka, 1/32); iki kör adam İsa'ya "Ey Davut
oğlu!" diye seslenir (Yeni Ahit, Matta, 9/27) vb.
Yahudilerde, doğan çocuğa meşhur akrabalarından birinin
adının verilmesi bir gelenekti. Mesela, Yeni Ahit'te, Elizabet, doğan
çocuğuna "Yahya" ismini verdiğinde, çevresindekiler "Akrabalarının
arasında bu adı taşıyan hiç kimse yok ki!" şeklinde tepki
göstermişlerdir (Yeni Ahit, Luka, 1/61). Bu bilgiler bize, annesinin
doğan kızına (Meryem'e) -Harun soyundan geldikleri için- onun kız
kardeşinin (ablasının) ismini verdiğini düşündürmektedir.
Yeni Ahit'e göre İsa'nın annesi Meryem ile Zekeriyya'nın
karısı Elizabet akrabadır (Yeni Ahit, Luka, 1/36) ve Elizabet, Harun'un
soyundan geldiği için, "Harun'un
kızlarından biri
(orijinali; θυγατερων Ααρών)" olarak adlandırılmıştır (Yeni Ahit, Luka,
1/5). Buna göre, Meryem de Harun'un soyundandır! Dolayısıyla
çevresindeki insanların çirkin bir fiil işlediğine inandıkları Meryem'e
-temiz bir soydan geldiğini hatırlatarak- "Ey Harun'un kız kardeşi!
Baban kötü bir kişi değildi; annen de iffetsiz değildi!" (19/28) demiş
olmalarını, bu açıdan değerlendirmek daha uygun gözükmektedir. Nitekim
Kuran'da, "Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim'in neslini ve İmran'ın neslini
alemler üzerine seçti." (3/33) denilmiştir. Meryem'in annesi "İmran'ın
(neslinin) kadını (3/35)"; Meryem de "İmran'ın kızı" (66/12) olarak
nitelendirilmiştir ki bu ifadelerden onların söz konusu sülaleye mensup
oldukları sonucunu çıkarabiliriz.
- 33(Ahzab)/37.
ayette bahsedilen, peygamberin evlatlığının (Zeyd) karısıyla (Zeyneb)
evlenmesi meselesi, bizim için ne anlam ifade ediyor? Bu ayetlerin
taşıdığı evrensel mesaj nedir?
- Bir kişiye "evladım" demekle onun DNA'sı
değişmez. Dolayısıyla makul olan bu türlü evliliklerin
yapılabilmesidir!
33/37:
"Hani bir zamanlar Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimet verdiğin
kimseye diyordun: 'Eşini yanında tut ve Allah'tan kork!' Allah'ın açığa
çıkaracağı şeyi kendinde saklıyordun. Allah korkmana daha layık olduğu
halde insanlardan korkuyordun! Zeyd, ondan ilgisini kesince,
evlatlıklarının -onlardan (eşlerinden) ilgisini kestiği zaman- evlenme
konusunda mü'minler üzerine bir darlık olmaması için onu seninle
evlendirdik ve Allah'ın emri yapılmış oldu."
Bu
ayeti eleştiri konusu yapanlar, genellikle meseleyi "ilk görüşte aşk"
masalına çevirip, ayeti o şekilde yorumlamaya çalışıyorlar! Oysa tarihi
bilgilere göre, Zeyneb, peygamberimizin halasının kızıydı (yani
peygamberimizin öteden beri bildiği, tanıdığı birisiydi) ve onun Zeyd
ile evlenmesini bizzat peygamberimizin teşvik ettiği rivayet edilir.
Peygamberimiz, Zeyd ile Zeyneb'in araları bozulup da birbirlerinden
ayrılmak istediklerinde, yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi, "Eşini
terk etme, Allah'tan kork!" diyerek boşanmaya mani olmaya çalışmıştır.
Tarım toplumlarında tarih boyunca hayat neredeyse hiçkimse için
boşanmış veya eşini kaybetmiş dul bir kadın için olduğundan daha zor
değildi. Ayetin metninden, peygamberimizin, eşinden ayrılan ve
muhtemelen kalbi kırık bir şekilde zor durumda kalan bu hanımı
nikahlamak istediği; ancak o dönemdeki geleneğe göre bunun hoş
karşılanmamasından ötürü bir süre bocaladığı anlaşılmaktadır. "Allah
korkmana daha layık olduğu halde insanlardan korkuyordun!" cümlesi, ilk
bakışta bir iki kişiyi ilgilendiriyormuş gibi görünen olaydan
çıkarılacak evrensel mesajdır! İnsan, içinde yaşadığı toplumun
geleneklerine göre değil; akla ve hakikate göre hareket etmelidir:
"Onlara
Allah'ın indirdiği şeye tabi olun denildiği zaman, 'Hayır, biz
atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız!' derler. Ataları bir şeye
akletmeyip doğruya ulaşamamış olsalar da mı?" (2/170)
Sonunda peygamberimiz, doğru olanı geleneğe tercih etmiştir. "Onu
seninle evlendirdik." demek, yukarıdaki ayetle veya herhangi bir Kuran
dışı vahiyle bir talimatın verildiğini göstermez.
Bu Kuran'daki genel üsluptur. Allah fizik kanunları çerçevesinde
gerçekleşen doğa olaylarını da kendisine atfetmiştir. Dolayısıyla,
yukarıdaki ayette anlatılan olayı; Allah'ın direkt talimatıyla
gerçekleşmiş bir hadise olarak değil; peygamberin belli bir süre
bocaladıktan sonra yaptığı bir evliliği, Allah'ın bazı evrensel
mesajlar vermek için konu edinmesi olarak görmemiz gerekir.
Bizler de, peygamberimiz gibi (dini yasakları
çiğnemediğimiz ve hayırlı olacağına inandığımız sürece) toplumsal
baskıdan korkmaksızın adım atabilmeliyiz! Çünkü önemli olan
gelenek ve örf değil; hakikatin ne olduğudur!
- 33(Ahzab)/50-52. ayetlerde bahsedilen nedir?
- Ahzab/28-29:
Ey peygamber! Eşlerine de ki: "Eğer dünya hayatını ve onun süsünü
istiyorsanız, o zaman gelin size ayrılık nafakasını vereyim ve sizi
güzelce bırakayım. Eğer Allah’ı, elçisini ve ahiret yurdunu
istiyorsanız, Allah sizden iyi davranışlarda bulunanlara büyük bir
mükafat hazırlamıştır."
Ahzab/50: Ey peygamber! Şüphesiz biz sana şu eşlerini
helal kıldık: (a) mehirlerini vermiş olduğun (b) Allah'ın senin üzerine
çevirdiklerinden yemininin sahip olduğu. Ve (1) amcanın, halalarının,
dayının ve teyzelerinin (yani akrabalarının -bakınız Nur/61-) kızları
ki onlar seninle birlikte hicret ettiler ve (2) kendini peygambere
bahşetmişse ve peygamber de onu nikahlamayı dilemişse inanan bir
kadını... Mü'minlere değil, sana mahsus olarak (helal kıldık) ki biz
onların eşleri ve yeminlerinin sahip oldukları hakkında onlara neyi
farz kıldığımızı bilmekteyiz. (Bu istisna) sana bir zorluk olmaması
içindir! Allah mağfiretli ve merhametlidir!
Ahzab/51: Onlardan dileyeni/dilediğini bırakırsın ve
dileyeni/dilediğini yanına alırsın.
Azlettiklerinden/uzaklaştırdıklarından/uzaklaştıklarından bazısını
talep etmende senin üzerine bir günah yoktur! Böyle yapman, onların
gözlerinin aydın olması, hüzünlenmemeleri ve hepsinin verdiklerine razı
olmaları açısından uygun olandır. Allah, kalplerinizdekileri bilir.
Allah bilen, yumuşak huylu olandır!
Ahzab/52: Artık bundan sonra, yemininin sahip
oldukları hariç güzellikleri hoşuna gitse dahi, (başka) kadınlar sana
helal olmaz ve onları/eşlerini birtakım (başka) eşlerle değiştirmen de
helal olmaz! Allah her şeyin üzerinde gözetleyicidir!
Peygamberimiz, kurduğu devletin artan gelirlerine
rağmen mütevazı bir hayat yaşamaya çalışırken; hanımları ondan daha
konforlu bir hayat istiyorlardı. Allah, Ahzab suresinin 28-29.
ayetlerinde elçisinden "dünya hayatının süsüne tamah eden eşlerinden
ayrılacağına ve buna karşılık imanlı ve ahlaklı eşlerini yanında
tutacağına" dair eşlerine bir ültimatom vermesini istiyor. Böylece
eşlerinden uzaklaşan (onları azleden) Peygamber, "dünya hayatını ve
onun süsünü isteyenler"i tamamen bırakacak ve "Allah’ı, elçisini ve
ahiret yurdunu istiyenler"i tekrar talep ederek onları yanına alacaktı.
İşte Ahzab suresinin 51. ayetinde bahsedilen budur. Ahzab suresinin 52.
ayetinde ise, ahireti dünyaya tercih eden, imanlı, ahlaklı kadının; dış
görünüş olarak güzel olan kadından daha üstün olduğuna ilişkin evrensel
bir mesaj vardır! Çünkü, "güzel ahlak" ve "dış güzellik" terazinin iki
kefesine konmuş ve Peygamber'in bunlardan ilkini tercih etmesi
gerektiği açıklanmıştır.
Ahzab
suresinin 50. ayetinin başında, peygamberin eşleri 2 sınıfa
ayrılmaktadır: mehir verilenler ve mehir verilmeksizin (mehrin fidyeye
sayıldığı bir anlaşma/yemin yapılmak suretiyle) evlenilenler. Ardından
bu 2 grubun kapsamının dışına çıkmayan iki alt gruptan daha özellikle
bahsedilmiştir. Arapçada bir gruba dahil olan, ancak özellikle
vurgulanmak istenen alt grup "ve" bağlacıyla ayrılarak ayrıca
zikredilir. Mesela, Rahman suresinin 68. ayetinde "İkisinde de meyve ve
hurma ve nar var!" ifadesinde, hurma ve nar da birer meyve olmasına
rağmen, meyve kelimesinden sonra "ve" bağlacı ile ayrılarak özellikle
zikredilmişlerdir. Benzer şekilde, Ahzab suresinin 72. ayetinde, "Biz
emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik!" denilirken, yeryüzünün bir
parçası olduğu halde dağlardan ayrıca bahsedilmiştir. İşte Ahzab
suresinin 50. ayetinde de, peygamberle birlikte hicret eden akraba
kızlarından ve peygamberle evlenmek için teklifte bulunan kadın(lar)dan
da bu şekilde ayrıca bahsedilerek bu iki alt gruba özellikle dikkat
çekilmiştir. Peki neden? Hatırlayacak olursak, Ahzab suresinin 28-29.
ayetlerinde, Allah, elçisine "dünya hayatını ve onun süsünü isteyen"
eşlerini bırakmasını ve "Allah’ı, elçisini ve ahiret yurdunu isteyen"
eşlerini yanında tutmasını söylemişti. Dünya hayatının süsünü isteyen
kadın, bütün evini-yurdunu geride bırakarak peygamberle birlikte hicret
eder mi? Allah'ın elçisini istemeyen kadın, gelip nefsini peygambere
bahşederek onunla evlenmek ister mi? İşte burada peygambere boşanmayı
düşündüğü hanımları hakkında bir hatırlatma yapılıyor (ki bu, eşinden
ayrılmayı düşünen bütün erkekler için de geçerlidir): O hanımlar ki,
yaşadıkları evlerini onun için terk etmişler ve -başkalarıyla değil-
onunla evlenmeyi tercih etmişlerdi.
Sonuç olarak, Ahzab suresinin 50. ayetinde,
sorun yaşadığı eşleriyle ilgili olarak Peygamber'e bir hatırlatmada
bulunuluyor. O kimseler ki, onların arasında hicret etmiş olan ve
Peygamber'e evlilik teklifinde bulunmuş olan kimseler var. Yani, Ahzab
suresinin 28-29. ayetlerinde sözü edilen " Allah’ı, elçisini ve ahiret yurdunu isteyenler"... Ahzab suresinin 51. ayetinde, eşlerinden uzaklaşan (onları azleden) Peygamber'in
"dünya hayatını ve onun süsünü isteyenler"i tamamen bırakıp, "Allah’ı,
elçisini ve ahiret yurdunu istiyenler"i tekrar talep ederek onları
yanına alabileceği ifade ediliyor. Ahzab
suresinin 52. ayetinde ise, güzel ahlakın dış güzellikten üstün olduğu
vurgulanarak, ikincisinin ilkine tercih edilmemesi isteniyor.
En doğrusunu Allah bilir.
- 33(Ahzab)/59. ayete göre bir kadının
evinden dışarı çıkarken tanınmaması için çarşaf giymesi mi gerekir?
- Ahzab/59:
"Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına; dış
örtülerini üzerlerine örtmelerini söyle! İşte böyle yapmaları
tanınmaları ve sıkıntı görmemeleri açısından uygundur. Allah daima çok
mağfiretli ve çok merhametlidir."
Bu ayette kadının çevredekiler tarafından "iffetli"
olarak tanınması ve böylece taciz edilme ihtimalinin azalması için, bir
"dış örtü (cilbâb)" örtünmesi emrediliyor.
Yaranın üstünü kapatan kabuğa Arapçada "culbe" denir.
Cilbâb da (aynı kökten gelir), ev kıyafetlerinin üzerine atılan dış
örtüsüdür; başı, omuzları ve göğsü kapatan geniş, uzun bir atkıdır (şal
gibi bir şeydir) (Müfredat).
- 39(Zümer)/53. ayette, Allah Muhammed
peygamberden insanlara "Ey kullarım!" diye seslenmesini mi istiyor?
- Fussilet
suresinin 12. ayetinde, "Yakın göğü kandillerle süsledik; bu, alim ve
aziz olanın takdiridir!" denilmiştir. Burada Allah kendisinden
başlangıçta 1. şahıs olarak söz ederken, aniden hitabın yönü değişmekte
ve Allah'tan (adeta başka birinin diliyle) 3. şahıs olarak
bahsedilmektedir. Arap belagat ilminde buna "iltifat sanatı"
denir!
Zümer
suresinin 53. ayetindeki, "Ey kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyin!" ifadesinde de bu söz sanatı vardır! Burada da, 1. şahıstan
3. şahsa geçiş yapılmıştır.
Ayetin başındaki "kul" fiili, "şu sözümü ilet"
manasındadır. Nitekim Bakara suresinin 97. ayetinde de, benzer şekilde,
"De ki: Kim Cibril'e düşmansa, onu (Kuran'ı) senin kalbine o indirdi!"
ifadesi geçmektedir. Burada da "kul" emrinden sonra, "benim kalbime"
değil "senin kalbine" denmiştir. Bu üslup, Arapçaya yakın dillerde de
vardır: (Eski Ahit, Levililer, 22/1-2) "Rab Musa'ya şöyle dedi: Harun'a
ve oğullarına de ki: İsrail halkının bana sunduğu kutsal
sunulardan uzak dursunlar. Kutsal adıma leke sürmesinler. Rab benim."
- 54(Kamer)/1. ayette, peygamberin bir mucize
olarak Ay'ı yarmasından mı (şakk-ı kamer) bahsediliyor?
- "Saat yaklaştı ve ay yarıldı! Bir
ayet/mucize görseler yüz çevirirler ve şöyle derler: "Devam eden bir
sihirdir!""
(Kamer/1-2) Arapçada "ay yarıldı", "iş açığa çıktı (vedaha'l-emru)"
anlamında bir deyimdir (Rağıb el- İsfahani, Müfredat). "Bir ayet/mucize
görseler yüz çevirirler ve şöyle derler: "Devam eden bir sihirdir!""
ifadesinde ise, geniş zaman fiiller kullanılarak inkarcıların genel
tavrı ifade ediliyor; Mekkeli müşriklere bir mucize "gösterildiği"
açıkça söylenmiyor! Kuran'a göre, Muhammed peygamberin insanlara
getirdiği tek mucize, Kuran'dır: "Ona Rabbinden ayetler/mucizeler
indirilmeli değil miydi, dediler. Bizim sana, onlara okunan Kitab'ı
indirmiş olmamız yeterli olmadı mı?" (29/50-51) Bu vb. ayetler,
peygamberimize Kuran dışında herhangi bir "mucize" verilmediğini açıkça
göstermektedir.
- 65(Talak)/4. ayete göre, henüz adet
görmeyen küçük yaştaki kızlarla evlenilebileceği sonucuna ulaşılabilir
mi?
- Arapçada
"lem" ve "lemmâ" edatları, farklı amaçlar için kullanılır. Lem edatı,
önüne geldiği fiilin geçmişte hiç gerçekleşmediğini bildirir. Örneğin,
İhlas suresinde Allah için kullanılan "lem yelid" ifadesi, "(o) hiç
doğurmadı" anlamına gelir. Lemmâ edatı ise, genellikle bozulabilir
olumsuzluklarda kullanılır; bu yüzden Türkçeye "henüz ...medi" şeklinde
çevrilir. Örneğin, Hucurat suresinin 14. ayetinde geçen "lemmâ yedhul"
ifadesi "(iman) henüz (kalplerinize) girmedi" anlamına gelir. Talak
suresinin 4. ayetinde, lemmâ değil, lem edatı kullanılmıştır. Ayetteki
"lem yehıdne" ifadesini "henüz adet görmemiş" şeklinde değil; "hiç adet
görmemiş" şeklinde çevirmek daha uygun olur.
Burada
bahsedilen, toplumda yaygın olarak görülen ve halk arasında "doğuştan
menopoz" olarak bilinen (tıpta "primer amenore" olarak adlandırılır)
durumdur. Primer amenorede, hasta, hormonal veya yapısal birtakım
problemler nedeniyle, 15 yaşını geçmiş olmasına rağmen hiç
adet görmemiştir.
Kuran'a göre (Nisa/6), nikah çağı, reşit olma çağıdır!
Zaten Kuran'da evlenme ile ilgili ayetlerin bütünü incelendiğinde,
evlenen kadının, parayı yönetebilen (4/4) ve kocasını boşayabilen
(4/128-130) aklı başında bir yetişkin olduğu net olarak görülebilir.
- Kalplerin mühürlenmesi ne anlama geliyor?
Allah'ın kalbini mühürlediği kişi, niçin yaptıklarından dolayı sorumlu
tutuluyor?
- Allah,
hiçkimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyden dolayı sorumlu tutmayacağını
ifade etmiştir (2/286). “Misaklarını bozmaları, Allah’ın ayetlerini
inkar etmeleri, haksızca nebileri öldürmeleri, kalplerimiz kılıflıdır
sözleri nedeniyle… Bilakis, Allah onun üzerine küfürleri sebebiyle
tabetmiştir! Artık çok azı hariç iman etmeyecekler!” (Nisa/155) ayeti
mührün inkarın sebebi değil neticesi olduğunu göstermektedir. Benzer
şekilde, Casiye suresinin 23. ayetinde de, Allah’ın, nefsi arzularını
kendisine ilah edinen kimseyi “bir ilme” dayanarak saptırdığı ve bu
şekilde kalbini ve işitmesini mühürlediği ve görmesi üzerinde bir perde
kıldığı ifade edilmektedir (ayrıca bakınız; 2/88, 5/13, 9/127, 10/74,
16/106-108, 40/35 ve 83/14).
- Tevrat ve İncil'in değiştirildiği, hangi
ayette yazıyor?
- Kuran'ı, Eski ve Yeni Ahit'i
karşılaştırmalı olarak okuyan herkes, Kuran'ın Eski ve Yeni Ahit'teki
(bize göre) hataları (yani tahrif edilmiş kısımları) tashih ettiğini
görebilir. Bir iki örnek vermek gerekirse:
Eski
Ahit'e göre, Musa kavminden ayrıldığında buzağı heykelini yapan kişi
Harun'dur (Eski Ahit, Mısırdan Çıkış (Exodus), 32/1-4). Kuran'da ise,
buzağı heykelini yapanın Harun olmadığı (Samiri adında başka bir kişi
olduğu) ifade edilir (20/85-97).
Yeni Ahit'e göre, İsa çarmıha gerilerek öldürülmüştür
(Yeni Ahit, Luka (Luke), 23/39-46). Oysa Kuran, çarmıha gerilenin İsa
olmadığı haber verir (4/157).
- Müslüman olmayan herkes cehenneme mi
gidecek?
- Kimin
cennete girmeye, kimin cehenneme girmeye layık olduğunun takdiri bize
değil, Allah'a aittir! Bütün gayrimüslimlerin -istisnasız olarak-
cehenneme gidecekleri zannı, Müslümanların "kuruntu"sudur (4/123).
Allah, hakkıyla uyarılmamış kişileri cezalandırmayacağını (17/15) ve
herkesi gücü ölçüsünde sorumlu tutacağını (2/286) bildirmiştir. Böylece
Allah kimin cehennemi hak ettiğini belirleyecektir (19/70). Bize düşen
şey; O'na inanıp güzel işler yapmaya çalışmak ve etrafımızdakileri de
doğru olana davet etmektir. Kuran'a göre, Allah İsa peygambere
kendisini ilah edinen insanların durumunu sorduğunda; İsa peygamber,
"Hepsinin canı cehenneme!" demeyecek, bunun yerine "Eğer onlara azap
edersen, şüphesiz ki onlar senin kulların ve eğer onlara mağfiret
edersen, şüphesiz ki sen çok yücesin, hikmet sahibisin." (5/118)
diyecektir! Burada, elbette İsa peygamberin sözünün "dinen bağlayıcı"
olduğunu iddia edemeyiz; ama Allah'ın onun bu sözünü bizlere
bildirmesinde mutalaka bir "gaye" olduğunu söyleyebiliriz!
- Kuran'da bahsedilen kölelik ve cariyelik
uygulaması nedir?
- Suçsuz
yere hür bir insanın yakalanıp köle haline getirilmesi ve satılması
şeklindeki malum kölelik uygulaması Kuran'ın en temel öğretilerine
aykırıdır; ortada geçerli bir sebep yokken hiç kimsenin hürriyeti
kısıtlanamaz. Kuran'a göre bir insan ancak yaptığının misliyle
cezalandırılabilir (Nahl/126). Dolayısıyla İslam'da suçsuzken bir
insanın yok yere zarara uğratılması diye bir şey kesinlikle olamaz. Kuran'da böyle
durumda kalmış olan köleleri hürriyetine kavuşturmanın önemi
vurgulanmış (Beled/13) ve bazı durumlarda
köle azadı bir kefaret seçeneği olarak sunulmuştur (4/92, 5/89, 58/3-4).
Kuran'a
göre savaş halinde, ele geçirilen esirler için iki yol gösterilmiştir:
(a) karşılıksız ya da (b) fidye karşılığı serbest bırakma (47/4).
Bir savaş esiri fidyesini ödediği takdirde serbest bırakılır. Fidyesini
ödeyemediği takdirde ise esir/köle/cariye statüsüne sokulabilir. İşte
bu son durumla ilgili olarak, savaş esiri fidyesini ödeyebilmek
maksadıyla bir çeşit sözleşme- kölelik/hizmet anlaşması (mukatebe)-
yapabilir (24/33). Ayrıca Kuran'a göre savaş esirleri/cariyeler ile
nikah kıyılmak suretiyle evlenilebilir. Böylece bir cariye,
evlendiğinde alması gereken mehri ödemesi gereken fidyeye denk sayarak
veya aldığı mehrin bir kısmını fidye olarak ödeyerek serbest kalabilir
(4/24-25). Kuran'da konu edilen köleliği/cariyeliği bu iki kapsamda
değerlendirmek gerekir.
En doğrusunu Allah bilir.
- Kerahet
vakti nedir?
Bu saatlerde niçin
ibadet edilmiyor?
- "Söylemekte
oldukları şeylere sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve
batışından önce hamd ile tesbih et!" (50/39) Bu ayette, güneşin doğuşu
ve batışı sırasında değil; bunlardan daha önce ibadet edilmesi
özellikle isteniyor. Güneş'e tapan putperestler (Mecusiler değil!),
güneşin doğuşu, tam zirveye ulaşması ve batışı sırasında ona taparlardı
(bakınız; Selene Silverwind, The Everything Paganism Book: Discover the
Rituals, Traditions, and Festivals of This Ancient Religion; Greeting
the Sun). Allah ise, "Güneş'e ve Ay'a secde etmeyin; onları yaratan
Allah'a secde edin!" (41/37) buyurmaktadır. İlk Müslümanlar, Kuran
ayetlerinin de etkisiyle, bu vakitlerde ibadet edilmesini "çirkin"
karşılamış olabilirler.
- 46(Ahkaf)/15.
ayete
göre, 40 yaşından önce
ölen insanların hepsi sorgusuz sualsiz cennete mi gidecek?
- Bu
ayete dayanarak 40 yaşından önce yaptıklarımızdan dolayı hiçbir şekilde
sorumlu tutulmayacağımızı öne sürmemiz, oldukça abartılı ve (Kuran ile
temellendirilemeyecek) hatalı bir yorum olmakla birlikte; Allah'ın 40
yaşını göremeden ölmüş biri ile "Düşünüp öğüt alacak kimsenin içinde
düşünüp öğüt alacağı" kadar bir ömür sürmüş (35/37) birini aynı kefeye
koymayacağını söyleyebiliriz. Herkes gücü
ölçüsünde sorumlu tutulacaktır (2/286).
- Resim
yapmak caiz mi?
- Allah'ın
haram olduğunu açıkladığı veya bilimsel olarak insana zarar verdiği
kesin olarak anlaşılmış kötü şeylerden kaçınmak gerekir. Resim yapmak,
niçin haram olsun? Allah böyle bir şeyi Kuran'da yasaklamış mıdır veya
bilimsel olarak resim yapmanın zararları mı tespit edildi? Eğer bir
insan bir resim veya heykel yapıp; sonra da ona yönelip ondan medet
umuyorsa, bu şirktir ve elbette günahtır.
"Onun için (Süleyman peygamber için), "temasil"den
dilediği şeyleri yaparlardı..." (Sebe/13)
Temâsîl, timsâl kelimesinin çoğuludur. Arapçada bu kelime, "ayakta
dikilip durmak" veya "bir şeyi bir şeye benzetmek" anlamındaki "mesele"
fiilinden türemiştir ve "bir örnekten (misal) yola çıkılarak şekil
verilen şeyler (heykel, büst, (elbise vb. şeyler üzerindeki) resim...)"
için kullanılır.
Bu ayetten ve bağlamındaki diğer ifadelerden, resim ve heykelin haram
olmadığı anlaşılmaktadır.
- Kadınların
pantolon
giymesi, erkeklere
benzediklerinden dolayı, haram mıdır?
- Birileri,
"Pantolon erkek kıyafetidir ve kadınların erkeklere benzemesi haramdır;
dolayısıyla, kadınların pantolon giymesi caiz değildir!" diyorlar. Bu
"yorum" mevcut tarihi bilgilerle açıkça çelişmektedir. Hem hadis
kaynaklarından hem de batılı kaynaklardan şunu anlıyoruz ki;
peygamberimiz döneminde Arap erkekleri kamis (gömlek) ve izar
(etek) giyiyorlardı. Pantolon diyebileceğimiz sirval
(şalvar) ise İran'dan Arabistan'a geçmiş olup, Arap kadınları
tarafından da giyilirdi.
- Oy
kullanan kişi
müşrik mi olur?
- Oy
vermek, insanın kimler tarafından idare edileceğine dair bir tercihte
bulunmasıdır. Habeşistan'a hicret eden Müslümanlar, Mekke müşriklerinin
idaresi yerine Habeş kralının idaresini tercih etmişlerdir. Habeşistan
kralı, o dönemde İslami kuralları benimsemiş bir hükümdar değildi;
ancak Mekkeli müşriklere göre tercihe şayandı. Dolayısıyla, hangi
idarenin altında yaşamak istediğine dair tercihte bulunarak ehvenişerri
seçen (oy kullanan) bir kimseyi de bu kapsamda değerlendirebiliriz.
- Kadınlar
erkeklere
evlenme teklif edebilir
mi veya onları boşayabilir mi?
- Evet.
Evlilik bir sözleşmedir (4/21, 4/33) ve cinsel birlikteliğe dini bir
meşruiyet sağlar. Sözleşme teklifi her iki taraftan da gelebilir;
sözleşmeler her iki tarafın da rızasıyla gerçekleşir ve tarafların
herhangi birinin talebiyle feshedilebilir!
Bakara/230. ayette geçen, "hattâ tenkihe zevcân"
ifadesi, "(kadın) bir kocayı nikahlayıncaya kadar..." anlamına gelir.
Burada "nikah kıymak" fiili, müennes (dişil) formda (kadın için)
kullanılmıştır.
Evlilikte, sözleşmenin feshi başlıca 2 sebepten ötürü
gündeme gelebilir (teklif edilebilir): Aldatma/hayasızlık veya
geçimsizlik.
Eğer koca geçimsizlik sebebiyle boşanma talebinde
bulunmuşsa; evlilik öncesi kadına verdiği mehri geri alamaz (4/19-21)
ve onu boşanma gerçekleşinceye kadar oturduğu evden çıkaramaz (65/1).
Ancak bir "aldatma" iddiası var ise, o takdirde mehrin iadesi ve evden
çıkarma söz konusu olabilir ki buna karar verecek olan da koca değil
mahkeme vb. kurumlardır! Burada sadece kocanın beyanı esas alınamaz;
zira Kuran'a göre kadının aleyhine (o kendisine yapılan suçlamayı kabul
etmedikçe), yalnızca kocasının beyanı esas alınarak bir hüküm tesis
edilmesi söz konusu değildir (24/6-9).
Kadın da, kocasının kendisini aldattığına inanarak
boşanma talebinde bulunabilir ve bu şekilde kocasından ayrılabilir
(4/130). Ancak, eğer kadın kocasının geçimsizliği sebebiyle ayrılmak
istiyorsa, o takdirde, evlilik öncesi aldığı mehre mukabil "fidye"
vermesi gerekir (2/229). İslam tarihinde, hanımının Sabit bin Kays'tan
boşanması, buna örnek olarak verilir.
- Bir
kadın, kocasının
cinsel ilişki talebini
reddetme hakkına sahip midir? İslamiyette evlilik içi tecavüz meşru
mudur?
- Evlilik,
eşler arası cinsel ilişkiyi dinen meşru hale getiren bir
akittir/sözleşmedir (4/33). Sözleşmenin tarafları (eşler), bu sözleşme
ile birbirlerinden cinsel manada istifade edebileceklerini ve evliliğin
getirdiği birtakım sosyal, ekonomik ve hukuki gereklilikleri yerine
getireceklerini beyan etmiş olurlar. Ortada geçerli bir sebep yokken,
herhangi bir tarafın, eşinin cinsel ilişki taleplerini sürekli olarak
reddetmesi, sözleşmenin ihlali anlamına gelir ve makul bir boşanma
gerekçesidir. Zorla cinsel ilişkiye girmek ise (evlilik içi tecavüz);
Allah'ın belirlediği "ya evliliğin güzellikle sürdürülmesi veya
boşanmanın güzelce gerçekleşmesi” (4/19, 65/2) prensibine aykırıdır!
- Bir
kadının erkeği
tahrik edici şekilde
giyinip-davranması, tacizi/tecavüzü meşru hale getirir mi?
- Kuran'a
göre, bir
erkeğin "açık giyinmiş"
bir hanım gördüğünde yapması gereken şey bakışını kısmasıdır (Nur/30)!
Yusuf peygamberin kıssasında olduğu gibi, kadına taciz/tecavüz veya
zina hiçbir koşulda, karşı taraf ne kadar tahrik etmiş olursa
olsun meşru sayılamaz (12/23-25)!
- Hayvan
kesmeden önce
besmele çekmek mutlaka
gerekli midir?
- "Fasıklık
yapılmak suretiyle üzerine Allah'ın isminin anılmadığı şeylerden
yemeyin!" (6/121) Bu ayette bahsedilen şey, müşriklerin, Allah'ın
ismini değil putlarının isimlerini anarak kestikleri hayvanların
etleridir. Zira aynı surenin 145. ayetinde şöyle denilmiştir: "De ki:
Bana vahyedilenlerde şunlar hariç olmak üzere yemek yiyen kimseye haram
kılınmış bir şey bulmuyorum: (1) leş veya (2) akıtılmış kan veya (3)
domuzun eti (ki o gerçekten pis bir şeydir) veya (4) Allah'tan başkası
için kesilmiş bir fısk (fasıklık yapılmak suretiyle kesilen hayvan)!"
(6/145). Bu ayetler birlikte ele alındığında, haram olan şeyin besmele
çekmemek değil; Allah'tan başkasının adını anarak (şirk koşarak) hayvan
kesmek olduğunu söyleyebiliriz. En doğrusunu Allah bilir!
- Evlenirken
şahit
bulundurmak gerekli midir?
- Kuran'a
göre evlilik bir sözleşmedir (4/21, 4/33). Bakara suresinin 235.
ayetinde Allah, iddet bekleyen kadınlarla ilgili kısımda buyuruyor ki:
"Lâ tuvâidû hunne sırrân!" yani "Onlarla (kadınlarla) gizli/sırlı bir
şekilde vaadleşmeyin/sözleşmeyin!" Kuran'da nikah sözleşmesi için şahit
bulundurulması gerektiğine dair ayrıca bir ayet yoktur; çünkü bu
sözleşme zaten toplum tarafından "bilinmesi" gereken bir sözleşmedir.
Kuran'da vadeli borçların yazıyla ve şahitle kayıt altına alınması
tavsiye edilmekte iken, evlilik gibi mehir, nafaka, miras, zina,
velayet vb. mühim konuları ilgilendiren bir alanda gizliliğin
olması düşünülemez.
Mesela Bakara suresinin 237. ayetine göre, mehrin belirlenmesinden
sonra, eğer cinsel ilişki olmadan boşanma gerçekleşirse, erkeğin mehrin
yarısını ödemesi gerekir. Bu da -şahit ve yazıyla kaydı şart koşan-
Bakara suresinin 282. ayetinin kapsamına girer; çünkü peşin olmayan
vadeli bir borçlanma söz konusudur.
- IŞİD
gibi örgütlerin
esirlere karşı kötü
davranışları, Kuran ayetlerine mi dayanıyor?
- "(Esirleri)
fidye
karşılığı veya
karşılıksız serbest bırakın!"
(47(Muhammed)/4) "Ey peygamber! Ellerinizdeki esirlere de ki: Allah
kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse, size, sizden alınandan daha
hayırlısını verir ve sizi affeder. Allah çok affedici, çok
bağışlayıcıdır!" (8(Enfal)/70) "Canları çektiği halde, yiyeceği
yoksula, yetime ve esire yedirirler!" (76(İnsan)/8)
- Kuran
ayetlerini
eleştiren ve onlarla alay
eden ateistleri öldürmek doğru mudur?
- Nisa/140
ve Enam/68'e göre, Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğine ve onlarla
alay edildiğine şahit olan Müslümanın yapması gereken şey, alay eden
kişiler bu davranışı terk edinceye kadar onların yanından
uzaklaşmaktır.
Ana Sayfa